Sokağın tam ortasında , Ağustos ayının en sıcak gününde
biranda alev topuna dönüştüm. Tüm vücudumu alevler kaplamıştı. Resmen
kalabalığın ortasında cayır cayır yanıyordum. Saat sabahın onbiriydi.Pazar
olduğu için birçok işyeri kapalıydı. Sokak her zaman ki gibi kalabalık değildi
ama azımsanamayacak kadar insan vardı. İlk başlarda yanmaya başlamak canımı çok
acıtmıyordu. Bir kaç dakika sonra cehennemi kendi bedenimde yaşamaya
başladım.Belkide bu birkaç saniyeydi. İnsanlar bana tuhaf bir şekilde bakıyorlardı.
Kimse beni söndürmeye çalışmıyordu. Kalabalıklar içinde yapayalnız sözleri tam
benim içindi. Sadece insanların bağırışları çınlıyordu “adam yanıyor, yanıyor…”
Artık yerimde sabit duramıyordum. Kurbanda kesimhaneden kaçan Düve gibi
bilinçsizce sağa sola l-saldırıyordum. Alevler etlerimi iyice tandırkebabı
kıvamına getirmeye başlıyordu sanki. Burnuma pişmeye başlayan et kokuları geliyordu.
Bu defa zevk vermekten ziyade bana korku salıyordu. Yanıyordum, yanıyor…
Can havli ile ne kadar yol gittiğimi hatırlamıyorum.
Kendimi kuşların her gün tüneyip su içtiği o parkta buldum , küçük güvercin
havuzuna tam elimi daldırıyordum ki kuruydu. Yaz güneşi öğlen olmadan suyu buharlaştırmıştı.
Gözlerim serin bir şeyler arıyordu. Kimse yardım bile etmiyordu. İnsanların
şaşkın bakışları arasında yanmaya devam ediyordum. Tam bu sırada parkın
köşesinde bir çeşme gözüme çarptı. Resmen oraya ışınladım. Elimi tam çeşmeye
attım sular akmıyordu. Arkadan gelen homurtulardan anladığım kadarıyla belediye
planlı su kesintisi yapmıştı o civarda.
Dakikalar sonra yerde yığılı halde kıvranıyordum. İlginç
bir şekilde hem yanmaya devam ediyordum hem de hala yaşıyordum. Ölümü bekleyen
kurbanlıklar gibi artık hayattan umudu kesmiştim. Vücudumda derman kalmamıştı.
Derim göz göre göre kavlıyordu. Sonuç benim için imkansıza doğru gidiyordu.
Ölüm kapımın eşiğindeydi. Etrafta bulunan insanlar biraz sonra ölümümü göreceklerdi.
Biraz üzülüp belki biraz sövüp hayatlarına devam edeceklerdi. Bazıları ölüm molasından
sonra sıcak ekmekleriyle kahvaltı için evlerine döneceklerdi. Nede olsa ölüm
sadece ölen insanın trajedisi olmalıydı. Alevler içinde yanıp kül olan bir
adamı gördükten sonra hiç kimse ölmemiş gibi hayatlarına devam edeceklerdi.
Buna yaşamak deniliyordu galiba. Aynı şekilde ben de böyle yapmamışmıydım. Ölüm
kapıma gelene kadar dalga geçmemişiydim…
Lanet olsun tam yarım saattir ölüm bekliyordum. Âmâ
ölmüyordum…Cehennem ateşi içinde yanmaya devam eden bedenim artık bu acıyı kaldırmıyordu.
Ölümden korkarken artık ölmek istiyordum. Kimsenin beni söndürmek için kılını
kıpırdatmaması ölüm daha cazip hale getiriyordu. En kötü haller bazen kurtuluş
olduğunu ölüm anında anlıyordum. Tam bu sırada yanımdan geçen bir çocuğa gözüm çarptı.
Elinde kocaman bir külah dondurma vardı. İçim dışım okadar yanıyordu ki o
kocaman dondurmaya ihtiyacım vardı. Belki ölümümü durduramayacaktı ama ölürken
mutlu ölmemi sağlayabilirdi. Düşünceler aklımdan geçerken çocuğun elinde
bulunan dondurmaya saldırdım. Zavallı çocuk neye uğradığını şaşırdı. Zırlayarak
yanımdan kaçmaya başladı. Aman Allah’ım ne kadar serin birşeydi.Milyon dolarla
alamayacağım bir ferahlıktı. Bir külah dondurma için çıldıracağım aklıma hiç gelmemişti.
Sanki vücudumdaki ateş sönüyordu.
Hem yanarken hem de dondurma ile ferahlarken bir anda
kendimi daha fazla acı içinde yerde buldum. Pardon pardon zaten yerdeydim. Âmâ
dondurmanın ferahlığıyla biran kanatlandığımı düşünmüştüm. Tam o sırada parlak
ve siyah cilalı bir kundura yüzüme bir tekme vurdu. Canım alevlerin yakmadığı
kadar yandı. Yanmaktan neredeyse görmez olan gözlerimle seçebildiğim kadarıyla
bir polisti bu. Bana uzun uzun baktıktan sonra “komiserim uyuşturucu kullanmış
bu keş, yandığını zannediyor”dedi. Ve son cümlesi “ ne yazık ki yaşayacak” oldu…
Yorum Gönder