Kalabalık bir caddede , insan yığınının altında yapayalnız dolaşıyordum. Herzaman durum aynıydı. Sayılar yalnızlığımı bastıramıyordu. İnsanların amaçsızca somon balığı sürüsü gibi birbirlerine değdiği ortamlarda, bana değip geçen içi boş teneke bidonlardan başka birşey değildi. Ne zaman ki evime girerim işte orada bir kalabalık beni bekler. O dört duvar arasında bir çümbüş yaşanır ki hiç sormayın. Şaka gibi ama gerçek; küçüçük bir odaya yirmi kişi sığar. Üstelik kimse birbirinden şikayet etmez. Bense bazen katlanamaz bazılarını sepetlerim. Yalnız ve kalabalık sokaklardan heyecenla eve yürüyordum. Hergün aynı şeyler olsa da hep farklıydı benim için.

 

Saat sekizden sonra nihayet evimdeydim. Odam boş ve sessizdi. Kapı zorlanmaya başlamıştı ve herkes dışarı çıkmak için can atıyordu. Artık dayanamadım ve hepsini dışarı salıverdim. Hepsi benim bir parçamdı ama hiçbiri bana zerre benzemiyordu. İnsanın kendi parçası olup da kendine benzememsi ne garipti. Dile kolay aynı bedenden yirmi farklı kişi… Hepsi dışarı çıkınca şaşılmayacak şekilde Uzun Şefkat hemen mutfağa koştu. Yine birşeyler pişirip herkese beğendirmeye çalışacaktı. Hiç uslanmazdı ama karnımız doyardı. Asıl yemek yapışı kendini beğendirme çabasından birşey değildi. Üstelik aynı yemeği defalarca yapmasına rağmen birşeyleri hep fazla koyardı yemeğe. Bugün de aynısı olacaktı. Fakat şaşılacak br derecede yemek yerine tatlı yapmaya koyuldu. Herkes aç onu beklerken o tatlı yapmaya başladı. Herkes bir anda mutfağa üşüşmeye başladı. Çünkü o şefkat o şefkat değildi. Tabi ki cevabı kimse soruyu sormadan o verdi. Annesi ona hamileyken, sütlaç aşermiş. Babası ise acıktığı için önce yemek yapması için zor koşmuş. Bu yüzden şefkat karaymış. Bugün annesinin doğum günüymüş rahmetlinin. Aklına o gelince sütlaç yapayım demiş. Şimdi geçmişin intikamını alırcasına yemek yok sütlaç var yiyen yesin diye söylenerek tatlı yapıyordu. Tesadüfe bakarsak benim anneminde bugün doğum günüydü…

 

Oda karışmaya sesler yükselmeye devam ediyordu. Hayatımda hiç görmediğim birşey gördüm bugün. Deli Meliha ile Zifir sevişiyorlardı arka odada. Havlu lazım olmasa göremeyecektim. Elime fırçanın sapını aldığım gibi kafalarına indirdim. Siz benseniz ben sizsem o zaman siz de biziz dedim. Bu etik değildi insan kendi kendini becermemeliydi. Ama onlar yedikleri dayağa rağmen bundan vazgeçmiyorlardı.Hepsi başımıza toplandı. Herkes kamera görmüş Türk Vatandaşı gibi birşeyler söylemeye başladılar. Neymiş ; en büyük tecavüz insanın kendi kendine yapmasıymış; Hayat insanı becermez, insan kendini becerirmiş; Neymiş efendim her insan zaten sapıkmış , her insan zaten katilmiş , her insan zaten bütün kötülükleri içinde barındırırmış yeterki yetki verilsinmiş. E bunlara kim yetki verdi ki birbirlerine bunu yapıyorlar. Neticede muhafazakar adamdık eskiden elalem duysa ne der diye düşünmeye başladım. Evde zaten yirmi kişi vardı ben hariç iki kişi olmasa ne olurdu ki. Aldım tabancamı dan dan… Ev iki kişi eksildi. Hepsi ben olsamda yinede ev benimdi ve ben ne dersem o olurdu. Tabi insanın kendi kendine kıyması kolaymı. Oturdum yatak odasında bir sigara tüttürdüm. Sonra oturma odasına tekrar gittim. Birde ne göreyim odada tanımadığım iki kişi daha var. Necisiniz diye sormadan yeni geldik demezler mi. Nerden diye sordum;  her vazgeçiş yeni bir tercihtir diye klişeyi vurdular yüzüme. Bunlar öldürdüğüm sapıklardan daha kötüydüler. Öbürleri sapık olduğunu gizli gizli yaşalarken , bunlar direk biz sapığız hem de erkek erkeğe birbirimzi beceriyoruz demezlermi. Ne yapacaktım onlarıda öldürüp daha kötülerine mi katlanacaktım. Arka odada ne bok yerlerse yesinler dedim ve paketledim. Birdaha gözüm görmesin yeter diyerek aynı odada on sekiz kişi yaşamaya davam edecektik. Ama yirmi kişiden fazla olduğumuz gerçeği değişmeyecekti.Sorunlar sadece halının altına gitmişti.

 

Saat gece yarısına yaklaşmaya başladı. Bu saatlerde bilgisayarım hep ortadan kaybolur. Birtanesi internette bir hesap açmış adına haydut nickname koymuş. O günden sonra adını bilen yok o hep haydut. Yaptığı tek şey hangi bankayı soysam diye yıllarca düşünür. Bir halt yaptığıda yok. Hep çok parasının olmasını ister ama en sevdiği şey Uzun Parliament. Sigarası varsa bırak banka soymayı mutfaktan dışarı çıkmaz. Kafası ya pencerede , ya da balkonda. Ama bugün hep kanepenin üstündeydi. Şüphelenmedim değil ama ne yapacsktım ki. Sonra oturduğu yerden aldım ve savurdum onu. Kabarık örtü dikkatimden kaçmadı. Kaldırır kaldırmaz ne göreyim örtünün altında tomar tomar para… Sen ne yaptın diyecektim beni susturdu. Açtı ağzını carlamaya başladı. O paraların gerçek olmadığı bildiğimi söyledi. Paraların gerçek olmaması günah olmaması anlamına gelmez dedi. Çünkü neymiş günah da elle tutulmuyormuş ama günah günahmış. Sonra dan diye bir ses geldi. Bir de ne göreyim haydut bana ateş etti. Öyle bir nişan almış ki , kalbimin ortasına Mete Gazoz gibi kurşunu saplamış. Nasıl kan akıyor ama oluk oluk. Ölüyorum … Ölüyorum diye haykırıyordum. Haydut bir tekme savurdu bana. Kalk dedi aşağılık herif ölmeyeceksin.Dedi ki İnsan en çok kendi kendini yaralar ama ölmez…

Post a Comment